Tuncay Derman
Dünyada her yıl olduğu gibi bu yıl da Ekim’in son Cumartesi’sini Pazar’a bağlayan gece (29 Ekim 2017, Cumhuriyet Bayramı’mızın coşkuyla kutladığımız 94. yıldönümünde) günün ilk saatlerinde tüm elektronik sistemler otomatik olarak saatlerini bir saat geri almak suretiyle yaz saatinden kış saatine geçiş yaptı. Ülkemizi yönetenler, geçen yıl olduğu gibi yıl da kış saatine geçmeyi istemediklerinden cep telefonlarımızın, bilgisayarlarımızın hatta evimizin, apartmanımızın otomatik çalışan ısıtma sistemlerinin elektronik saatleri elektronik sisteme dahil olmayan saatlere göre bir saat öncesini gösterip çalışmaya başladı. Elektronik saatleri otomatik ayarlanan cihaz ve sistemlerin saatlerini kış saatine geçmeyen saatinize göre ayarlamaya üşenirseniz ya da ayar yapmayı bilmediğiniz için sistemi kuranlara çağrı yapmazsanız (geri alınmamış olan saatinize uyması için otomatik işlem gören elektronik saatlerinizi bir saat ileri alma işini ihmal ederseniz) sabahları ve akşamları bir saat geç ısınacaksınız, yataktan soğukta kalkacaksınız, işin kötüsü saatleri ayarlasanız da işe, okula gitmek için gün ağarmadan yola çıkacaksınız demektir. Bundan kurtuluş yok ve olmadığını da geçen bir yılda gördük.
Tüm dünyada uygulanan ve yararlarından önde geleninin enerji tasarrufu sağlanması olduğu kabul edilen yaz ve kış saatleri entegre uygulamasından kış saati kanadını dışlayarak “biz sadece yaz saatini kullanacağız, kış saatine geçiş yapmayacağız, yaz saati ülkemizde kalıcı olarak sürekli uygulanacak” diye dünyada olmayan bir sisteme geçebiliyoruz. Böylece tüm dünyada enerji tasarrufu yararı sağladığı başta olmak üzere yararlı görülüp uygulanan yaz-kış saatleri sisteminin kış bölümünde dünyaya ters düşerek enerji tasarrufu sağladığımızı iddia edebiliyoruz. Yani toplumumuzu direkt etkileyen çok konuda olduğu gibi bu konuda da dünyanın yaptığının, dolayısıyla mantıklı olanın tersini yapıyoruz ve bu uygulamamızın enerji tasarrufu sağladığına inanıyor, toplumumuzu da buna inandırmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla öncelikle ülke siyasal yönetimi olarak önce kendimizi, sonra toplumumuzu bu konuda da kandırıyoruz. Sonra bir de bakıyoruz, gelecek yıl (2018) bu (anlamsız ve yararsız) uygulamanın kaldıracağı Resmi Gazete’de Bakanlar Kurulu kararı olarak topluma duyuruluyor. Bu son yaz-boz olayının açık anlamı, Türk halkı olarak çıkarlarımızın, rahatımızın, huzurumuzun, dolayısıyla “nasıl olsa bunu da unuturlar” denilerek oyumuzun umursanmaması, aklımızla bir kez daha alay ediliyor olmasıdır.
Şimdi şu soruyu sorma hakkımız var: “Madem iki yıl uygulayıp vazgeçecektiniz, tüm uyarıları göz ardı ederek niye iki yılda ülkemiz ekonomisine ve sosyal yaşamına onulmaz zarar verdiği açık olan bu anlamsız uygulamada ısrar ettiniz?”
Tüm uyarılar nelerdi? Bir kez daha hatırlatalım. Öncelikle yaz-kış saati entegre uygulamasından şaşmayan Batı’nın gelişmiş ülkeleriyle ülkemiz arasındaki olağan saat farkının bir saat daha açılmasına itirazdı. ABD başta olmak üzere okyanus ötesi ülkelerle artan gece- gündüz, özellikle iş saatleri farkı nedeniyle iletişimin zorlaşmasıydı. Bu da siyasal, ticari ve ekonomik ilişkileri birinci derecede olumsuz etkileyen bir durumdu. Kış saatini dışlayınca enerji tasarrufu sağlanması ise büyük oranda tartışmalıydı. Öyle ya dünyada herkes yaz-kış saatleri sistemi birlikte uygulandığında enerji tasarrufu beklerken, kış saatini dışlayınca, yani uygulamanın bir kanadı ortadan kaldırılınca da tasarruftan söz edilmesi neyin nesiydi? Nitekim Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) açıkladı. Tasarruf yok, aksine ikisi de ithal kaynaklara en büyük oranda bağımlı olan hem elektrikte, hem de gaz da israf var.
Dergimizin Nisan Mayıs 2017, 234. sayısında yer alan araştırmaya göre, kış saatsiz yaz saati uygulamasının ülkemize “Pahalıya patladığı” sonucu ortaya çıkmış bulunuyor. Araştırma sonucu olarak dünyanın kış saati uygulamasında olduğu 30 Ekim 2016-26 Mart 2017 tarihleri arasında sürekli yaz saatinde olan Türkiye’nin elektrik tüketiminin önceki yılın kış saatinde geçen yaklaşık 5 aylık süresine göre yüzde 6,5 arttığına ve bu geçen aynı 5 aylık süreçte Türkiye’nin elektrik tüketiminde yaklaşık 7 milyar kWh’lik artış yaşandığına, ülkemizi Batı ülkelerinden bir saat daha uzaklaştıran kararın maliyetinin ise kWh başına ortalama 42 kuruşluk elektrik fiyatı üzerinden hesaplandığında 3 milyar TL’na yaklaştığına dikkat çekiliyor.
Dergimizin geçen (Ağustos 2017, 277) sayısında da “Kalıcı yaz saatinin yıllık bilânçosuna ilişkin tartışmaların sürdüğü” haberi yer alıyordu. Haberde, yaz-kış saati uygulamasında ve 2016-2017 kışında yurdumuzda ilk kez uygulanan kalıcı yaz saati uygulamasında sağlandığı belirtilen elektrik tasarruflarının baz alındığı İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) çıkışlı iki ayrı rapordan söz ediliyor ve kafa karışıklığına yol açan bu rapor değerleri için Elektrik mühendisleri Odası (EMO) tarafından ülkemiz siyasal ve enerji yönetimlerinden açıklama bekleniyor. Buna göre, belirtilen İTÜ-1 raporunda, yaz-kış saati entegre uygulamasının geçerli olduğu 2010-2016 yılları arasındaki altı yıl boyunca kış saati uygulamasının geçerli olduğu aylar bazında yıl başına yaklaşık yüzde 8,5 elektrik tasarrufu sağlandığı, bu tasarruf değerinin yaklaşık 10 milyar kWh/yıl’a karşılık olduğu belirtilirken, İTÜ-2 raporunda kış saatinin uygulanmadığı 2016-2017 kışının beş aylık sürecinde yine tasarruf sağlandığı, ancak bu tasarrufun ilk rapordaki değerin 7,7 kat altında sadece 1,3 milyar kWh olarak tespit edildiği ifade edilmektedir. Raporlardaki değerler doğru kabul edildiğinde, kış saati uygulaması kapsam dışı bırakıldığında yaz-kış saati entegre uygulamasına göre enerji tasarrufu 7,7 kat azaldıysa, buna tasarruf denilebilir mi?
Kaldı ki EMO, kış saatsiz yaz-kış saati entegre uygulamasında elektrik tasarrufu sağlandığına değil, önemli enerji israfına yol açıldığında ısrarlı. Onun için siyasi otorite ve enerji yetkililerinden açıklama bekleniyor.
Enerjide bu önemli ulusal tasarrufa aykırı, dolayısıyla ortada kayda değer hiçbir gereksinim yokken, hiç yoktan sebep olunan aykırı uygulamada ülkemizin mali kaynaklarının israfı niteliğindeki elektrik enerjisi tüketiminin bugüne kadar aksini ispatlayan çıkmadığına, siyasal yönetimin yorumları ise söylem düzeyinde kaldığına göre tespitleri doğru kabul etmek zorundayız. Ülkemizin siyasal ve enerji yönetimleri bu gerçeği gördükleri, bu ağır sorumluluğu daha fazla taşımak istemedikleri için mi evrensel boyuttaki yaz-kış saati sistemini bozan (anlamsız) uygulamalarına 2018 yılından itibaren son vermeyi bugünden Bakanlar Kurulu kararına bağladılar?
Oysa zararın neresinden dönülmesi kadar, eğer bu uygulamadan açıkça görüldüğü gibi ülke halkının çıkarlarına önemli zarar veren bir uygulama varsa o zarardan en kısa zamanda dönülmesi gerekir. Kış saatine 2018’de değil de bu yıl (2017) geçilmesine, dolayısıyla yaz-kış saati sisteminde ülkemizin ekonomik ve sosyal yaşamının yeniden dünya ülkeleri ile entegrasyonuna engel ne vardı? Böylece, en azından ortadaki önemli ekonomik ve sosyal ülke zararı bir yılda kalır, ikiye katlanması (yani 3 milyar TL kamu zararının en azından 6 milyar olması) önlenirdi. Günümüz siyasal ve enerji yönetimlerinin çok konuda olduğu gibi bu konuda da anlamsız inat ve aymazlık odaklı uygulamasının sonunda başta büyük boyutta ekonomik kamu zararının hesabı olmak üzere sosyal, siyasal, hukuksal yaptırımlarının kaçınılmaz olacağı düşünülmüyor mu?
Hatırlatalım, Bakanlar Kurulu, yaz-kış saati entegre uygulamasından kış saatinin çıkarılıp yaz saatinin süresiz olarak kullanıma alınmasını Eylül 2016’da kararlaştırdı. Kararda başat gerekçe olarak “gün ışığından daha fazla yararlanma amacı” ileri sürülmüştü. Aradan geçen bir yılda geçen yıl (2016) dergimizde yer verdiğimiz konuyla ilgili özel dosyada belirtildiği gibi gün ışığı beklentisinde bunun tam tersi oldu. Dergimizin Eylül 2016, 328. sayısında bu karar “Yaz Saati Bilmecesi” başlığıyla kapak konusu yapılmıştı. Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) tespitlerine de bu yayınımızda yer verilmişti. EMO yetkilileri, “yaz-kış saati uygulamasından kış saatinin dışlanmasıyla, yaz saatinin sürekli hale getirilmesiyle enerji tasarrufu sağlanamaz. Aksine, yaz saati uygulamasıyla elektrik faturaları kabaracak” uyarısında bulunmuştu. Bir yıl sonra bu tespit ve uyarıları yapanların tümünün haklı çıktığını görüyoruz.
Geçen yıl dergimizde kapak konusu yapılarak yayımlanan yazımda, bütünlüğünün bozulmasında ısrarlı olunan “yaz-kış saati entegre uygulaması enerji tasarrufu sağlamıyor mu da bu sistemden kış saati uygulaması çıkarılıyor?” sorusunu sormuş ve yanıtını “ülkemizde yaz-kış saati entegre uygulamasının yapıldığı uzun yıllar boyunca ülkenin resmi belgelerinde milyar kWh’ler düzeyinde elektrik enerjisi tasarruf rakamları yer almıştır” diye vermiştim.
Günümüzde gelişen teknolojiler sayesinde küresel ilişkilerin yoğunlaştığı dünya ülkeleriyle uyumlu olarak ülkemizde gerek yaz saati uygulaması, gerekse onun entegrasyonu olan kış saati uygulaması, her ikisi de başlatıldığından bugüne kadar “gün ışığından daha fazla yararlanma amacıyla” yapılmıştır. Bu amaç maddesi, yani “gün ışığından daha fazla yararlanma amacı” yıllardır siyasi otorite kararlarında yer almıştır. Son 7 Eylül 2016 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan kış saati uygulamasını dışlayan Bakanlar Kurulu kararına ilişkin iki paragraf da “gün ışığından daha fazla yararlanma amacıyla” diye başlamaktadır. Bugün ne değişmiştir de, resmi belgelerin başat maddesi olan “gün ışığından daha fazla yararlanma amacı” sadece kış saati uygulaması için inandırıcı hiçbir gerekçe getirilmeden ortadan kaldırılabilmektedir. Bunun yanıtını, benim gibi sorgulama gereksinimi hisseden bir yazarımız internet gazetesinde mantık yolunu göstererek ilginç bir biçimde ifade etmiş bulunuyor. 1
“Koyarsın ortaya en az 10 yıllık bilimsel verileri ve rakamları. Bunlar gösteriyor ki, ülkemizde ‘yaz ve kış saatlerinin birlikte uygulanmasıyla bırakınız enerji tasarrufunu, aksine enerji israf ediliyor’ dersin. Arkasından karşıt görüşleri bilimsel olarak gösterirsin. Kimsenin söyleyecek bir şeyi kalmaz. Böyle yapıldı mı? Kesinlikle hayır! ‘Ben yaptım oldu’ anlayışı sergileniyor.
Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya başta olmak üzere, yanı başımızda bulunan tüm Avrupa, ‘gün ışığından daha fazla yararlanmak ve enerji tasarrufu yapmak için’ yaz saati ve kış saatinin birlikte uygulanmasında yarar görüp birlikte uygulamayı sürdürürken bizde bu uygulamanın bir yararı olmadığı ileri sürülerek uygulamadan kış saati çıkarılıyor. İnandırıcı da değil, doğru bir uygulama da değil.”
Yine geçen yıl ilk kez kış saatine geçilmeyeceği ilan edilerek yaz saatinin kalıcı olarak uygulanmaya başlandığı süreçte medyanın her kesiminde, magazin köşeleri dahil, bu konunun işlendiğini görüyoruz. Sadece bir gazeteden değişik tarihlerde birkaç ilginç örnek başlık: “Biz Suudi saatine geçtik, Suudi’ler milâdi takvime!” 2, “Geceler, katran karası geceler”3 , “Ülkece ‘jet lag’ yaşıyoruz!”4, “Yeter artık, çocuklar kör karanlıkta okula gitmesin”5.
Söz konusu yazı içeriklerinden, yukarıdaki başlık sırasıyla aynı ilginçlikte paragraflar: “Sonunda Suudilerle aynı saati kullanır olduk. Artık saatimiz ‘milli’ olmuştur her halde. Ama dün çok ilginç bir haber düştü yabancı gazetelere. Suudi Arabistan, hicri takvimi bırakıp miladi takvime geçti”.
“Meydanlarda demokrasi nutukları atıp tutanların aklına bütün Türkiye’yi ilgilendiren bu saat işini halka sormak neden gelmez. Bundan dört yıl önce, 2012 yılında bugünküne benzer (ama bugünkünün tam tersi) bir Bakanlar Kurulu kararı çıkmış ve kış saatine geçildikten sonra bir daha yaz saati uygulanmaması ile ilgili kararname Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Matematik aynı matematik olduğuna göre o gün hesaplamışlar, kış saatinin (öncelikle tasarruf açısından) daha makul olduğuna karar vermişler. Bugün hesaplıyorlar, yaz saatinin (öncelikle tasarruf açısından) daha makul olduğu iddia ediliyor”.
“Bize neden bu işkence? Elektrik tasarrufu mu? Sabahları cayır cayır elektrik yakıyoruz vallahi. Ayrıca insan bedeninin (özellikle beyninin) elektrik (tasarrufu) kadar değeri yok mu?”.
“Change.org isimli sitede (kalıcı yaz saati uygulamasına karşı) bir imza kampanyası başlatıldı. Kampanya duyurusunda, ‘sabahları gözümüz görerek güven içinde okula gidelim, enerji tasarrufu sağlansın, elektronik cihazlar şaşmasın, (zaten cari açığımız zirveleri aşarken) ithalat ihracat farkımız (cari açığımız) bir de zaman farkından düşmesin diye saatler (kış döneminde) yeniden geri alınsın”.
Yaz-kış saati uygulamasını yaz-boz tahtasına çevirenler gerçekten ulusal çapta elektrik tasarrufu sağlanacağı için mi bu yola başvurmuşlardı? Yani, bu yaz-boz uygulamasının ana hedefi ulusal enerji tasarrufu muydu? Elbette değildi. Bunu, uygulama ortaya çıktığında eleştiren enerji kurumlarının, enerji uzmanlarının ve aklı başında medyanın uyarı ağırlıklı olarak dile getirmeleri ve geçen bir yıldaki gelişmeler açıkça göstermiş bulunuyor. O zaman asıl sebep ya da ana hedef neydi? Teyit edilmediği gibi yalanlanmadı da. “Ülkemizin batısı odaklı saat dilimini doğuya kaydırarak Suudi ülkesiyle aynı zaman diliminde olmak.” Olduk da.
Geçen yıl Suud’larla çok iyi dosttuk. Sonra araya Katar anlaşmazlığı girdi. Suudiler başta olmak üzere çevre Arap ağırlıklı ülkeler Katar’a cephe aldılar, ambargo uyguladılar. Türkiye’yi yönetenler ise olmayan, olanı da tümüyle çöken dış politikalarında her zaman yaptıkları gibi herkesin yaptığının tam tersini yaptılar. Katar’dan yana tavır koydular. Yakın tarihte ABD’ni karşılarına alma pahasına sonuçlarını düşünmeden İran ambargosunu kahramanca deldikleri gibi bu kez da Suud’lar ve diğer Arap ülkelerini kenara iterek Katar ambargosunu insani gerekçeler ileri sürerek tanımadılar. Özellikle Suud’ları karşılarına alma pahasına. Böyle olunca, “Suud’larla aynı zaman diliminde yaşam sürdürmenin de bir önemi ve anlamı kalmadığı için bir süre önce önemli gördükleri aynı saat diliminde olmayı terk etmekte beis görmediler” diyebilir miyiz?
Aslında ülkemizi yönetenlerin birinci derecede korumakla yükümlü oldukları halkımızın çıkarlarını, dolayısıyla haklarını, hukukunu, huzurunu hiçe sayan bu politikasız dış ve iç politikalar sonucu olan, anaokulu bebelerinden başlayarak üniversite öğrencilerine kadar okumaya çabalayan çocuklarımıza oldu. Sabahın alaca karanlığında aylarca okul yollarına düştüler, düşmeye de devam ediyorlar.
Güzel uykularının bu şekilde bölünmesine, ülke yönetenlerin gündeminde olmayan psikolojilerinin bozulmasına velileriyle hatta öğretmenleriyle birlikte isyan ettiler. Yakınmalar, halk tepkisi giderek büyüdü. O zaman, “bu anlamsız kış saatsiz uygulamadan, bir yıl ertelemeli de olsa vazgeçmelerini halkımızın bu tepkilerine de bağlayabilir miyiz?”
Sonuçta, nedeni ne olursa olsun halkımızın yaşamını ve ülke ekonomisini olumsuz olarak etkileyen, inandırıcılığı olmayan bu karardan geri adım atılmasına, yine de “en azından geç de olsa zarardan dönüldü” diyerek, bir kez daha göz göre göre kandırıldığımızı, aklımızla alay edildiğini bir kenara koyarak, 80 milyonun en az yarısı olarak bu konuda da umursamazlık odaklı aymazlığımızı sürdürecek miyiz?
Son gelişme: Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı üzerine kış saatsiz yaz saati uygulamasını 2018 yılından itibaren sonlandıran Bakanlar Kurulu kararı alınmıştı. Bu kararın bile kamu zararını katlayacağı için bir yıl gecikmeli olması eleştirilirken siyasi otorite torba kanuna sıkıştırdığı hükümle kış saatsiz yaz saatini yeniden sürekli uygulanabilir hale getirmekte gecikmedi. Halkımızın ve özellikle çocuklarımızın çektiği çileye devam.
Dipnotlar
1 Em. Amiral Türker Ertürk’ün yazısı, Oda TV, 10 Eylül 2016
2 Rahşan Gülşan, Sözcü Şık magazin eki, 6 Ekim 2016.
3 Murat Muratoğlu, Sözcü ekonomi yazarı, 20 Aralık 2016
4 Pınar Turan, Sözcü Pazar eki, 25Aralık 2016.
5 Deniz Ayhan’ın haber yazısı, Sözcü, 9 Aralık 2016.